İş

Terzi: Kumaş eski püskü, makas paslı

Netflix’in merakla beklenen dizisi ‘Terzi’ artık platformda. Adı ilk kez ‘Süslü Korkuluk’ olarak duyurulan ve bir televizyon kanalında yayınlanacak olan dizide usta terzi Peyami’yi Çağatay Ulusoy canlandırıyor. Yönetmenliğini Cem Karcı’nın üstlendiği, senaryosunu Rana Mamatlıoğlu ve Bekir Baran Sıtkı’nın kaleme aldığı yapım, geçmişe ve çocukluğa dönüşle birlikte ailelerin dokusuna ve bireylerin dikişlerine dair mesajlar da veriyor. Bu yönüyle ‘terzi’ bir nevi biçme, biçme, yetiştirme ve yetiştirme hikâyesidir…

BİR GECEDE BABAYA DÖNÜŞ VE BİR YORUMDA DEĞİŞEN HAYATLAR

Son dönemde hikayesi televizyon dizilerine damgasını vuran Gülseren Buğdaycıoğlu’nun dizisini değerlendirmeden önce kısaca konudan bahsedelim. Peyami Dokumacı (Çağatay Ulusoy) İstanbul’da yaşayan başarılı ve ünlü bir terzidir. Bir gece havuz başında kendi dünyasına gömüldüğünde aldığı bir haber tüm hayatını değiştirir. Dedesi öldü. Cenaze için Kars’a giden Peyami, zihinsel engelli babasıyla buluşur. Peyami, Mustafa (Olgun Şimşek) ile ilgilenir.

Öte yandan terzinin yakın arkadaşı Dimitri (Salih Bademci) de düğün hazırlıkları yapmaktadır. Eşi Esvet’in (Şifanur Gül) gelinlik provasına gözleri bağlı olarak katılan Peyami, kadının duvakta ağladığını fark eder.

Genç kadının sohbete kulak misafiri olmasıyla Esvet ve Peyami’nin yolları bir kez daha kesişir. Esvet, Mustafa’nın tam zamanlı bir bakıcı aradığını öğrenince adını değiştirir ve başvurur. Esvet, müstakbel kocası Dimitri’nin eziyetlerinden kurtulmanın yolunu Firuze olarak bulmuştur. Firuze, Dimitri’den kaçıp Mustafa ile ilgilenirken Peyami kimi tuttuğundan habersizdir. Çok geçmeden çocukluk arkadaşı Dimitri ve Esvet’in ortasında kalır.

BUDAYICIOĞLU CIHAN’DA BİR GÜN: GARIBAN’DA GÜÇLÜ, ZOR, TRAVMATİK BİR OLAY İLE GARIBAN

‘Terzi’ye geçmeden önce tartmak gerekiyor, ‘Terzi’ye geçelim mi? ‘Terzi’ bize yeni ne veriyor? Üzerine yazı yazmaya ve karalamaya değer mi? Gülseren Buğdaycıoğlu’nun anlatacakları neler kaldı? Veya Buğdaycıoğlu’nu dinlemeye ne kadar gücümüz var? Gerçek kişi ve mekanları değiştirmek şartıyla (muhtemelen yasal süreçlerden kaçınmak için) hastalarının mahremiyetini milyonlarca izleyiciyle paylaşan psikiyatrist için artık bir kısır döngüdür. Öyle ki tüm anlatıları tek bir satırda bir araya geliyor: Hasta, şiddet yanlısı, olgunlaşmamış kişiliğe sahip takıntılı karakterler, hastalıklı zenginler ve acı çeken fakirler, besleyenler, yetimler… hikayeleri izlendikçe yazdıklarını satıyor” ve serbest piyasa olarak şerh edilebilir ama katlanılabilir. Seyircinin bir süre sonra bu edebiyata doyacağı da bir kehanet değil. Mağduru, ızdırabı, yani “özgürlüğü kısıtlanan, refahı çalınan biz”i simgeleyen, mevcut siyasal ve toplumsal koşullardan beslenen bu öyküler bir süre sonra etkinliğini yitirecektir. Çünkü, olası bir iyileşme döneminde toplumun bize acıyı hatırlatacak her türlü anlatıdan, özellikle de öğretici ve sahiplenici yönü olmayan kısır acıdan hızla uzaklaşacağını ve daha neşeli, daha keyifli bir anlatıma yöneleceğini söyleyebiliriz. daha umut verici hikaye kozmos. İyi ki bu yeni dönemde celladına aşık ya da ego zehirlenmesi yaşayan kahramanlar yerine bizden daha naif, “hayatın içinde” olan kahramanları tercih edeceğiz. Doğal olarak Buğdaycıoğlu’nun davalı/davacı karakteri bir süre sonra terk edilecektir.

HAM GERÇEKLİK VE BİRKAÇ DETAY

Terzi’nin kumpasındaki sorunları ele almak niyetindeyim. Belli bir matematiği takip etse de yavan bir anlatım sunan dizi, birçok tesadüfün aynı anda kesişmesinden kaynaklanıyor. Peyami, dedesi ölmezse babasına bakmayacak, ona bakıcı aramayacak. Sonuç olarak, Esvet umutsuzca evlenecek ve onu evlat edinen ailesi tarafından zulme terk edilecektir. Peyami, takıntılı arkadaşı Dimitri’nin isteği üzerine yeniden provaya gözleri bağlı gitmezse gelinle arasında gizemli ve güçlü bir bağ kurulmayacaktır. Bu tesadüfler dizinin omurgasının bir nebze olsun kırılması için bir gereklilik ama mantıksız tarafları da var. Özellikle Esvet’in Firuze kimliğine bürünmesi buna göre açıklanmaz. Bu bir tedbirsizlik meselesi. Peyami ve ailesi, Mustafa’nın özel durumunu gizlemek için bu kadar uğraşırken, Suzi’nin (Peyami’nin yardımcısı-Ece Sükan) yurt dışında bir bakıcı şirketi aradığı belli değildir. Diyelim ki aradı, şirketin gönderdiği ilk bakıcıyı nasıl işe aldıklarını nasıl açıklayacağız. Esvet’in imam nikahını bu kadar kolay kabul etmesini çaresizliğine bağlasak da tatmin edici bir sonuca varamayız. Üstelik ailenin “Evlenirlerse Esvet yani Firuze Mustafa’ya sorunsuz bakar” varsayımı da oldukça temelsiz görünmektedir. Dizinin olgunlaşması beklenen bu bölümlerinde gerçekliği yeterince inşa edemediğini anlıyoruz. Gerçek olaylardan esinlenilmiş cümlelerle çalışsa da yetersiz bir gerçeklik, izleyicide değerli boşluklar bırakıyor.

Serinin sanat eserinden de bahsetmeli. Peyami’nin mezurasız ölçüm yaptığı iş dünyası kuşkusuz inandırıcı değil. Öte yandan Ulusoy’un terzi değil de kunduracı oynamasının bir önemi yok çünkü dizide terzilik mesleği vurgusuna rastlamıyoruz. Terzilik detayı. Öte yandan moda evi ve Peyami’nin lüks malikanesi muhteşem bir şekilde tasvir edilmiştir. Bunlar çok yaygın tablolar ama bir Netflix dizisi için beklentileri karşılıyor.

OYUNCULUK HAKKINDA

‘Terzi’, Çağatay Ulusoy’un hünerlerini sergilemek için çektiği ve baştan sona oyuncuya odaklanan bir yapım. Hatırlarsınız Ulusoy bir dönem kilo alıp farklı bir yüze bürünmüştü. Bu yüzü ‘Terzi’de otururken görüyoruz. Feyyaz Yiğit, yüzlerin evriminin en çarpıcı örneğidir. Yiğit kilo alınca sahneye daha çok yakıştı. Ulusoy böyle bir değişim yaşamasa da şimdiden ilerleme kaydettiğini söyleyebiliriz. Genel olarak iyi bir iş çıkardı.

Hedonist ve “özlenen” Dimitri’de izlerken patlayan rollerin aranan isimlerinden biri olan Salih Bademci’yi izliyoruz. Club, First ve Last gibi yapımlardaki dalgalı ruh hali değişikliklerini başarılı bir şekilde yansıtarak izleyiciye kendinden bir şeyler kattı. Terzi, Bademci için tamamen siyahi bir karakter sunmuştur. Çocukluğundan beri kinci, zayıf, kinci bir portrenin hakkını vermeye çalışıyor. Oyun daralıp tekdüzeleşse bile bir şekilde varlığını hissettiriyor.

Diğer başrol olan Şifanur Gül ise platformun özel yüz kontenjanına dahil edilmek üzere. Netflix “konuşan yüzleri” tercih ediyor ve güzellik-çirkin kriterlerinden bağımsız orijinal ifadelerin peşine düşüyor. ‘Aşk 101’de Ece Yüksel ve ‘Kimden Kaçtık Anne’de Eylül Tumbar gizli sözleriyle dikkat çekti. Gül’den de aynı etkinin beklendiği anlaşılıyor. Rose bu etkiyi bir nebze de olsa vermiş ve beklenen performansı karşılamıştır.

Tabii Olgun Şimşek’e de bir parantez açmak gerekiyor. Canlandırdığı karakter zor bir karakter… Öte yandan, bir oyuncunun zaman zaman başka bir frekansa geçmesi kolaydır. Dizinin öne çıkan isimlerinden Yıldırım rolünde…

**

‘Terzi’ için konuşmasını bitirirken Buğdaycıoğlu tipi yaralara atılan dikişlerin artık dayanmadığını, hasta karakterleri topluma stilize etme projesinin pek tat vermediğini yinelemelidir. ‘Terzi’ de paslı makasıyla eski püskü bir kumaş parçasını dokumaya çalışır, ancak aile kavramını incelemek ve derin karakterler üzerinde çalışmak yerine kolayca sıyrılır ve basmakalıplara sığınır. Buna ne denir! Televizyon çalışmalarını platforma çekmek alışılmış hale geldi!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu